Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

TÜM YOLDAŞLARA AÇIK MEKTUP !..

Devrimci hareketin toplumsal sürece iradi anlamda müdahale araçlarından ( örgütsel / kurumsal organlardan ) yoksunluğu ; yıllardan bu yana süregelen yenilgi psikolojisinden bir türlü çıkamamış oluşu, neredeyse 30 yılı bulan tasfiye ve edilgenlik sarmalında patinaj yaparak aynı yerde saydığı vb. nedenlerden ötürü ; devrimci potansiyelin düzen içi akımlara kanalize olarak , çeşitli burjuva partisi /örgütleri içinde asimilasyona uğrayıp, çıkış noktasından uzaklaşmaları ve giderek devrim /sosyalizim mücadelesine yabancılaşmaları yaşanmış ve de yaşanmaya devam etmektedir.

İzleyen yıllar boyunca , gerek toplumsal muhalefet , gerekse de işçi sınıfı mücadelelerinde dönem dönem yükselen eylemlilikleri ; iktidar mücadelesine yöneltebilecek , örgütleyebilecek bir devrimci öncü hareketin , kendi tarzı ve anlayışı dogrultusunda politik arenada bulunmuyor oluşu ; toplumsal muhalefet ve işçi sınıfı eylemliliklerinin ya zor yoluyla , ya da kapalı kapılar ardında manipüle edilerek; masa başı anlaşmalarıyla hedefinden saptırılıp pasifize edilmeleri ile sonuçlanmaktadır.

Toplumsal sürecin tarihsel devinimlerinde yaşanan değişim ve dönüşümler ; sosyal yaşam içerisinde birbirini etkileyen çelişkiler , birbirinin karşıtına dönüşen ilişkiler ağı içinde çürüyen /yozlaşan / giderek de kendisine bile yabancılaşan bireyler ; 1980 darbesinden bu yana hâla etkisinden çıkılamayan yenilgi psikozu türünden etmenlerin de rol oynadığı bunalmış bilinç psikolojisinin ağdalı bir dışavurumu olan sözkonusu ruh hâlinin ; toplumsal muhalefete öncülük , sürece iradi anlamda müdahalede bulunma konusunda görev ve sorumluluklarının farkında olmalarına karşın ; bu konularda bol bol yazıp çizen, seminerler/ toplantılar/ konferanslar düzenleyen, ama iş pratige geldiğinde “bin dereden su getiren”, devrimci hareketin potansiyelini ; ”azınlık – çogunluk” , ”hizip”, ” ara dönem”, ”tasfiye” vb. diyerek bölen /parçalayan /dağıtan, bu sürecin gerçek sorumluları ; yine herzaman olduğu gibi suçu birilerinin üstüne yıkarak kendilerini aklama çabasına girmişlerdir.

Devrimci hareketin eksileri /artıları bağlamında, günümüze kadar sarkan sorunların/çelişkilerin daha net anlaşılıp, kavranılması amacıyla ile yapılan bu çalışmanın; ne birilerinin polemik aracı, ne de benzeri amaçlar için kullanacakları bir malzeme olmadığı bilinmelidir! Bu çalışma,yaşanılan bütün bir sürecin geçmişi,dünü, bugünü konusunda doğru bilgiler, değerlendirmeler ışığında; yeniden toparlanış, harekete geçiş doğrultusunda gerekli çıkarımların sağlanması , ileriye dönük sağlam adımların atılabilmesi ve de sürecin ihtiyacı olan pratiklerin örgütlendirilebilmesi amacıyla devrimci bir görev ve sorumluluk bilinci ile kolektif hafıza tarafından hazırlanmiştır.

” Hiçbir sorun onu yaratan bilinç seviyesi ile çözülemez.” diye yazan arkadaşlar, sanırız sorunu yaratan bilincin kendileri olduğu gerçeğini unutmuşa benziyorlar, ne de olsa üzerinden tamı tamına 30 yıl geçti. Oysa; ” Herhangi bir bilgi ya da teorinin doğruluğu ( ya da yanlışlığı ) subjektif (öznel) duygular tarafından değil,toplumsal pratikteki objektif sonuçlar tarafından belirlenir.” Mao.

Uzunca bir aradan sonra yeniden yayınlanmaya başlayan Barikat’ın (Ocak-Şubat-Mart 2020) 1. sayısında ; ”Hareketimizin 12 Eylül 1980 sonrası üç büyük toparlanma hamlesi sözkonusudur. Birincisi 1987 konferansı ile başlatılan hamledir. İkincisi 1992’de hapishanelerdeki yoldaşların tahliyesi ile başlayan hamledir. Sonuncusu ise 2002 Mart’ında ilân edilen ”Devrimci yenilenme ve Yeniden İnşa” süreci olmuştur.” diye belirtilmektedir. Yazıyı kaleme alan ‘bilincin’, örgütsel hamleler ve tarihler konusunda ya bir yanılsama içinde olduğu, ya da, bilinç kaybına uğramış olması olasılık dahilinde olabilir, ancak sıklıkla yinelediğimiz ”söz uçar yazı kalır ” gerçekliği ; bu yanılsama /yanıltma çabalarını boşa çıkaracak bilgi ve belgelere sahiptir, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın !

Gelelim sözkonusu ‘bilincin’, yanılsama/yanıltma ikileminde döndürüp durduğu hamlelerin gerçekliğine : Birinci önemli hamle olarak gördükleri 1987 3’cü olağan üstü Konferansı için daha önce (1992′ de) yaptıkları değerlendirmeye bir göz atalım, çünkü aradan geçen onca yıldan sonra unutmuş (!) olabilirler, ancak kolektif hafızanın görevlerinden biriside unutulan/unutturulmaya çalışılanları hatırlatmaktır bilinsin! 1991-92 de cezaevlerinden çıkışların başlamasıyla örgütsel sürece dahil olma konusunda irade belirleyen az sayıda kadro ve ”manevi otorite”, örgüte rağmen kendi aralarında yaptıkları ”pazarlık” sonucu; devrimci olmayan yol ve yöntemlerle kendi anlayış ve kurgulamaları doğrultusunda bir ”yönetim” oluşturarak sürece dahil olmuşlar, bunu da ” tek kişi adına imzalı” beş sayfalık bir yazıyla örgüt potansiyeline deklare etmişlerdir. ”Manevi otorite” ve ona yedeklenen arkadaşlar; kendilerinin olmadığı hiçbir süreci, ne olumlu ne de olumsuz anlamda onaylamadıklarından (bu süreçte tutsak düşen ve yitirdiğimiz yoldaşlar olmasına rağmen) ; ” 1985-1992 yıllarını Devrimci hareketin ”Ara Dönemi” olarak adlandıracağız… Kadro politikasının en sıradan prensiplerinin pervarsızca çiğnenmesi sonucunda sözünü ettiğim komitelerin,toplantıların ve konferansların ve onlar tarafından atanmış alt komitelerin bileşimlerinin çoğunluğunu çarpık kişilikler oluşturmuştur… ”Devrimci hareketin görüşlerini savunan bir örgütün sıradan bir yerel komitesinde bile yer alma hakkına sahip olmayan kişiler, bütün bu sözünü ettiğim komitelerde ağırlıklarını koyarak bu yıllar boyunca hareketimizi felç etmişlerdir. ” Hiç kimse bizden, 85-92 arasında ”toparlanma-örğütlenme” adına yapılanların bizim tarafımızdan yinelenmesini beklemesin. Hiç kimse bizden, ”örgütün ve hareketin sürekliliği adına, ”ara dönemde” her nasılsa oluşmuş hiyerarşinin (ki doğru dürüst bir hiyerarşide yoktur) korunmasını beklemesin . Hiç kimse bizden, 1981 den günümüze (1981 den 1992 ye kadar) işlenmiş suçların hesabını sormamamızı beklemesin. Suçlular titresinler !.. Örgütsel sürece müdahalemiz yeni başlamaktadır. Bu müdahalemizle birlikte başlayacak olan dev.hareketimizin ”Yeniden Doğuş” sürecidir. Yeniden doğuş sürecimizi izleyenler dev.hareketin her geçen gün artan bir etkinlik ve gelişen bir yetkinlikle sınıflar savaşında yer alışına tanıklık edeceklerdir!… Her geçen gün, zafere doğru emin adımlarla ilerleyişimize tanık olacaktır . ” 1992. tarihli, Tek kişi adına imzalı ”Yoldaşlar” başliklı yazıdan” Bu yazı; buharlaşan bir 10 yıl, artı 18 toplam 28 yılı bulan bir tasfiye belgesi olarak, kolektif hafızamızın arşivlerinde gelecek kuşakların değerlendirme ve analizlerine aktarılacaktır!       

”Yeniden Doğuş” hamlesinin, başlangıç kurgusu ve pratiğinin; bir tasfiye süreci olduğunu o süreçte anlayan ama, buna karşı koyuş anlamında; devrimci bir duruş sergileyememiş olan bizlerde sorumlu, ve de suçluyuz! Bu devrimci duruş sergileyememe piskolojisinin altında yatan gerçek neden ; ”manevi otorite”ye duyulan yoldaşça bağlılık, saygı ve de güven duygularında içkindir.Bu anlamda, devrime, sosyalizim mücadelemize ve bu yolda yitirdiğimiz tüm yoldaşlarımıza karşı suçluyuz! Bizler bu konuda, özeleştiri yapmaktan en ufak bir alınganlık, ya da kompleks duymuyor aksine, birilerine de örnek olması umuduyla , devrim ve sosyalizim mücadelemize bir sıra neferi olarak devam etme kararlılığımızı yineliyoruz. Bu bağlamda; devrimci hareketi ”babalarının tapulu malı” olarak gören / sanan tüm kişi ve anlayışlarla , devrimci norm ve ilkeler çerçevesinde ; ideolojik, politik, örgütsel mücadelemizi tavizsiz biçimde sürdüreceğimiz bilinsin!

Evet, arkadaşların 1981 den 92′ ye kadar olan süreci ve bu süreçler içerisinde 1987’de gerçekleştirilen 3’cü Olağanüstü Konferansı nasıl degerlendirdiklerini gördük. Bu anlamda söz konusu konferansın ” Hareketimizin12.Eylül.1980 sonrası üç büyük toparlanma hamlesinden” biri olarak değerlendirilmesi tespiti, doğru değildir. Eğer bunu 1992′ de yazdıklarını yadsıyarak yapıyorlarsa bir sorun yok, potansiyele bir özeleştiri yaparlar olur biter, fakat ; ” denize düşenin yılana sarılması” anlayışı ile açık açık yerin dibine soktukları Konferans bileşiminde yer alanlarla yine ”enterasan pazarlıklar” sözkonusuysa , ya da yine ”ehveni-şer” mantığı devredeyse, ikiside; ML. devrimci bir hareketin tavrı olamaz. Çünkü devrimci hareket; arkadaşların tabiriyle ne ”devrimci bir dükkan”, ne de bir burjuva partisidir !..        

Yukarıda beş sayfalık yazıdan yaptığımız alıntılardan da anlaşılabileceği ğibi, 1987 3.O.Ü. Konferansının bu ”bilinç” tarafından bırakalım önemli bir toparlanma hamlesi olarak görülmesini, aksine ”ara dönem” diye tanımlanarak, gerek ”bileşimi”, gerekse de ”kararları”, ”suç” kategorisinde değerlendirilebilmiştir. Böylelikle arkadaşların birinci önemli hamlesi, 1987 konferansı değil, 1992 de ”cezaevlerinden tahliye olan arkadaşların ” başlattığı ; ” Yeniden Doğuş” adını verdikleri tasfiyecilik hamlesi olmuştur.!   

Bu arada, meraklılarına bir parantez açalım; 1987 3’üncü Olağan Üstü Konferansı’nı gerçekleştiren arkadaşların konferansı nasıl değerlendirdiklerine gelirsek: ”Yönetim mekanizması ve kadroların durumu ve pratiği açısından; Bilindiği gibi konferansımız normal işleyiş mekanizmalarına sahip bir örgütlenmenin üzerine yükselmedi. Dönemin karekterinden dolayı sürece müdahale ederek örgütsel dağınıklığa son vermek isteyen bir grup kadronun bir araya gelerek yukarıdan aşağıya gerçekleştirdiği bir konferans oldu. Konferansın bu karekteri bir takım sakıncalar daha doğrusu geleceğe sarkacak sancılar içermekteydi. Çünkü, Konferans bileşimi geçmiş örgütsel statülere ve o an insanların içinde bulunduğu duruma göre saptandı. Bileşimi oluşturan insanlar sistemli, çok yönlü merkezi bir çalışma içerisinden çıkan insanlar değildi ve hatta uzun yıllar süren yenilgi ve dağınıklık yıllarında hemen hemen tüm devrimcilerde olduğu ğibi bazı yeni alışkanlıkların edinilmesi devrimci mücadelenin ve örgütlü çalışmanın temel değerlerinde erezyon sözkonusuydu. Ayrıca insanlar birbirini devrimci çalışmanın çok yönlü ihtiyaçları ve yetenekleri açısından asgari yeterlikte de olsa tanımıyorlardı. Dolayısı ile yönetim mekanizması devrimci çalışmanın zorunluluğundan ve özünde ehveni-şer mantığına göre biçimlendi. ”Taktik politika üzerine taslak-Merkez Komitesi İmzalı yazıdan.

Gelelim arkadaşların ikinci önemli toparlanma hamlesi olan 2002.Mart’ında ilan ettikleri ”Devrimci Yenilenme ve Yeniden İnşa ” sürecine. Arkadaşlar 2002 den 2008 ‘ e kadar olan bu süreci de ; ” Tasfiyeden Toparlanmaya ” olarak tanımlamişlar. Peki arkadaşların bu iddiaları dogru mudur? Elbette değil ! Yine arkadaşların kendi kendilerini yadsıyan, çürüten,mahkum eden değerlendirmelerine göre; ” Partimiz 2002 hamlesi öncesine gelindiğinde ülke içinde kelimenin gerçek anlamiyla dağılmış, çökmüş vaziyetteydi.” , ” vahim bir konumdaydı”, ”… ülke içinde merkezi ve birleşik bir çalışma yoktu.” Bu yazılanları okuduğumuzda ister istemez şaşırıyoruz , acaba yanlış mı okuduk diye yeniden okuyoruz, ikna olmak için birbirimize soruyoruz ama nafile , gerçek olanca çıplaklığı ile ”arsızca” (!) sırıtıyor; 1992 de başlatılan ” Yeniden Doguş” hamlesinin adını anmadan, detaylarına girmeden, tam 10 yılı kapsayan bir tasfiyecilik pratiği olduğunu açık açık kendileri itiraf ediyorlar !

Arkadaşların birinci hamlesinin, 1987 konferansı olmadığı sanırız yeterince anlaşılmıştır. Ancak ilginç olan şey, arkadaşların süreci değerlendirirken objektiflikten bu kadar uzaklaşabilmiş olmaları politikada kendilerini ne kadar aşmış (!) olduklarının da bir göstergesi olsa gerek. Çünkü bir taraftan 2002den 2008 kadar olan süreci ,1992 de başlatılan ”Yeniden Doğuş ” hamlesinin 10 yıllık pratiğine ilişkin tek kelime etmeden, sürecin sorumlularına hiçbir eleştiride bulunmadan sadece ”Tasfiyeden Toparlanmaya” diye değerlendireceksiniz, öte yandan; 2008-2017 sürecinde yaşanılan tasfiyecilik olayını ise; ” Devrim ve karşı devrim mücadelesi bu gün saflarımızda devrimci sosyalist çizgi ile sag tasfiyecilik arasındaki mücadele olarak kendini ortaya koyuyor” diye, yüksek perdeden atıp tutacaksınız. Olmuyor arkadaşlar, objektiflikten uzaklaşmak gerçekliği perdelemeye yetmiyor !..

Yazıyı yazan ”bilince” soruyoruz; ”tasfiyeden toparlanmaya” diye tanımladığınız 10 yıllık sürecin adını,sorumlalarını dile getirmekten niye kaçınıyorsunuz ? Kim bu tasfiyeciler ?! Size göre 3 büyük toparlanma hamlesinden ikincisi olan ”1992’de hapishanelerdeki yoldaşların tahliyesi ile başlayan hamle”ye ne olmuştur ? Bu ”hamlenin”adını bile anmamak , sanki hiç yaşanmamış gibi davranmak ne anlama geliyor !?. O zaman bir kez daha soruyoruz ; 1992’de startını verdiğiniz ”Yeniden Doğuş ” hamlesine ne oldu !?

Arkadaşlar tarihlerle oynayıp duruyorlar ama,”bilinç”sürekli sorunlu olduğundan, bir türlü ”arife tarif gerekmez” diyemiyoruz, zorunlu olarak hatırlatıyoruz ! Arkadaşların sorununu sadece tarihler oluşturmuyor, örneğin; Barikat’ta yer alan üç degerlendirme yazısının ana temasını oluşturan ”Tasfiyecilik” olgusu dışında, tüm değerlendirme ve tespitler birbirini tamamlıyor gibi sunulmaya çalışılsada, birbiriyle çelişmesi hatta yer yer birbirini yadsıyor olması engellenememiştir.

Örneğin; 2019’da Komün dergisinin birinci sayısında yayınlanan yazıda,süreci olumsuzlayan genel bir devrimci hareket değerlendirmesinin ardından; ”…Bunun bir çöküş ve derin bir çürüme tablosu anlamına geldiği açıktır. Ve bu çöküş ve çürüme tablosunun başlıca halkası aslında devrimci hareketin tabanı ve kadrolarından çok, artık devrimci dinamiklerini önemli ölçüde yitirmiş ”önderlik makamlarıdır.”( Bu tespite katılmamak elbette sözkonusu olamaz, doğruya doğru !) ”…Düpedüz devletle, AKP’yle açık ve cepheden bir savaşı göze alamama,daralmış ”devrimci dükkanları” koruma çabasıdır orta yerde duran. Bu durum her bir devrimci, demokratik, sol hareket bağlamında farklı biçim ve içerikte ortaya çıksada ortak payda budur. (abç) ”İşe girişmek için bir durum tespiti yaparsınız, koşulların olumlu olumsuz bütün yanlarını açıklığıyla ortaya koyarsınız. Ve iddanıza uygun çözümlerinizi pratikleştirmeye girişirsiniz. Öncü tutumun ilk adımı budur. Devrimcilik buradan başlar.” Bu tespitlede bir sorunumuz yok, ancak anlamadığımız, yazıyı yazan “bilinç” in bu önermeleri kime yönelttiği konusu?! Ayrıca, bazı doğruları dile getiriyor olmak, tek başına sizi olumlamaya yetmiyor, çünkü ; ”Pratik, (teorik) bilgiden daha yüksektir, çünkü sadece evrensellik değerine değil, dolaysız güncellik değerinede sahiptir.” Lenin.      

Sözkonusu ”bilinç” devam ediyor ;”Devrimci sosyalist hareketimiz son 10yıldır ağır bir tasfiye süreci yaşamıştır.” Zorunlu olarak, arkadaşların matematik bilimiyle de sorunlu olduğunu tespitten hareketle, basit matamatik işlemleriyle tarihlerdeki çelişkileri ortaya koyarak düzeltelim . Bu yazı 2019 ‘da yayınlandığına göre , (2019-10=2009). Arkadaşlar, 2017 de kaleme aldıkları ”İnşa İnsiyatifi” imzalı yazıda ” 2008-2017 yıllarını ; ”Hareketin yeniden ve bilinçli olarak tasfiyesi” olarak tanımlamakta, hatta daha da geriye giderek ;”Tasfiyecilikte birinci adım; 2006 Devrimci savaşa hazırlık kararlarının reddi” diye belirtmektedirler. (2017-2008= 9 yıl çıkıyor) eğer 2006’dan alırsak 11 yıl ?!. Arkadaşlar tarihlerle o kadar haşır neşir olunca sonuç bu oluyor; yani herkesin kendine göre bir tarih oluşturma alışkanlığı / egosu ıslah olmaz bir biçimde devam edince, Barikat’ta yayınlanan yazılarda da, rakamların birbiriyle yarışmasının önüne geçilemiyor. Barikat’ın<br>2020 birinci sayısını dikkatlice okuyan bir okuyucu ,Tasfiyecilik üzerine yazılan üç yazıda da birbirini tutmayan hatta yadsıyan tarihler ve rakamların oldugunu kolaylıkla tespit edebilecektir.        

Sadece tarihler olsa iyi, fakat aynı süreçleri ve o süreçlerde yaşanılanları değerlendirirlerken aynı tarzla devam ediyor arkadaşlar . Öyleki, aynı yazı içinde;”ve bu çöküş ve çürüme tablosunun başlıca halkası aslında devrimci hareketin tabanı ve kadrolarından çok, artık devrimci dinamiklerini önemli ölçüde yitirmiş ”önderlik makamlarıdır” diye yerinde bir tespitte bulunurken hemen aşağı satırlarda ”esasen devrimciliği tükenmiş bir kadro yapısının hareketi bilerek ve isteyerek tasfiye etmesidir” diye birbirinin tamamen karşıtı şeyler yazabiliyorlar. Bu ”bilinci” bir durduran olmazssa, olay sempatizanlara, hatta giderekte halka kadar uzanacağa benziyor.

Bizim bu çelişik söylemlerden çıkardığımız sonuç; suçu yine kadro yapısının üzerine yıkarak; o ”devrimci dinamiklerini önemli ölçüde yitirmiş önderlik makamının” korunması amaçlanmıştır. Ayrıca, sürecin tüm hatalarını, olumsuzluklarını kişiler üzerine yıkarak kendilerini aklama yolunu seçen arkadaşlar, ML bir örgütlenmede sorumluluğun genel olduğu, eğer bir hata ya da yanlış varsa bunun örgütün genelini bağladığı, ve herkesin hiyerarşik sorumluluğu oranında hesap ve özeleştiri vermesi gerektiği ilkesini unutmuşa benziyorlar.

Bir yandan ”devrimcilik yoktur” diye anti-güzellemeler yaparken, 2009 da hareketten ayrılan DC’yi (Devrim Cephesi) baz alarak; ”…samimiyet ve bu noktalardaki irade kendini hala sürmekte olan direnişçilikle mücadele azmiyle ortaya koymaktadır. Sadece İstanbul, Dersim, Rojava’da son bir yıl içinde verilen onlarca şehidimiz, yüzlerce gözaltı ve tutuklama ve bunlara rağmen ısrarla yürütülen çalışma bunun açık ifadesidir.” Bu güzellemeler, 2009’da hareketten ayrılan kendilerini DC diye niteleyen arkadaşlara yapılıyor. Ne zaman, 2019’da?!

Yine aynı arkadaşlar kastedilerek; ” …bu faliyetler, nicelik olarak sürekli zayıflamaktadır. Nitelik olarak ise toplumsal mücadelede devrimci bir rol oynamaktan uzak kendi varoluşunu korumaya dönük bir direnişçiliğe dönüşmüştür.” Gerçektende arkadaşları anlamakta bayağı zorlanıyoruz ! Üst satırlarda ” devrimci savaşçılık iradesinin ve devrimci bir rol oynamaya dönük güçlü bir arzu ve çabanın ifadeleridirler.” gibi tanımlamaların ardından, alt satırlarda; ”…toplumsal mücadelede devrimci bir rol oynamaktan uzak , kendi varoluşunu korumaya dönük bir direnişçiliğe dönüşmüştür.” diyerek, anlaşılmaz monologlar geliştiriyorlar… Bununla da yetinmeyip, değerlendirmelerinin başından sonuna dek tekrarlayıp durdukları; ”öncülük yok ”, ”pratik yok”, ”yozlaşma, çürüme” vb tespitlerin ardından, Rojova’dakileri referans göstererek; Bu noktadan hareketle Türkiye’de devrimcilerin ve devrimci örgütlerin varlığından söz etmek mümkün ve doğrudur.” diye, Rojava’dakilere ilişkin açık kapı bırakıyorlar, ya da birilerine ”üstünlük” sağladıkları sanısına kapılıyorlar. Hiçbir söyledikleri diğerini tutmuyor, yanılsama ve yanılsatmalar sürüyor, neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor!…Kendileri olmayınca, devrimciliğin olmadığı-olamayacağı türünden egosu yüksek yanılsamalarının sarmalında devinip duran ‘bilinç”; ”önemli’‘ tespitlerine devam ediyor ; ”1945-90 devrimciliği kendi tarihsel sahnesinde büyük devrimci roller oynamıştır. Fakat o tarihsel sahne artık ortadan kalkmıştır. O dönemin devrimciliği günümüzün yeni koşullarında devrimcilik üretemez !” Güzellemeler, anti-güzellemeler sınırsızca devam ediyor…

1980 yenilgisi sonrası dillere pelesenk edilen; ”O dönemin devrimciliği günümüzün yeni koşullarında devrimcilik üretemez” çözümlemesinin yanısıra ; ”Fakat bu gün hem Türkiye bağlamında hem de Dünya ölçeğinde tüm devrimci sosyalistlerin asli görevi somut bir hareket planı temelinde asgari ideolojik birlik , bütün örgütsel ve pratik güçleri birleştirmek ve bütün işleri isyan ve direnişlerin asli unsurları olma çalışmaları içinde yaparak dönemin Devrim Hareketini yaratmaktır ” , ” İsyan ve direnişleri büyük bir devrimci dalgaya dönüştürmek ancak içinde bulunduğumuz yeni tarihsel dönemin devrimci hareketini bu isyan ve direniş dalgalarının içinde inşa etmekle mümkündür.” ( Çıkarken Yazısı .Barikat 2020 ) diyerek, ”yeni tarihsel dönemin” çalışma tarzını, ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan kendiliğindenci isyanlara, ya da spontane toplumsal patlamalara endeksleyen arkadaşlar; başlangıç noktası olarak ; THKP/C’ nin fiziki yapısının yeniden oluşturularak , savaşın kaldığı yerden başlatılıp , sürdürülmesi anlayışında ; 30 yıl boyunca bayağı yol (!) kaydetmişler.  

Bütün bu değerlendirmelerin ardından, ”vurucu bir çağrı” ile sonlandırılan yazı, bizce en doğru ve de anlamlı talebini yapıyor; ” Türkiye devrimci hareketinin bu günkü tablosunun farkında olan ve bunun acısını taşıyan tüm devrimciler (ister devrimci hareketin saflarında bulunsunlar ister örgütsüz olsunlar) artık tutuk davranmamalı, oluşmuş statükolar karşısında daha cesur adımlar atmalıdırlar .” Arkadaşların bu ” talebi”, bizce de gayet makul.

Gelelim arkadaşların 2002’de başlattıkları ” Devrimci Yenilenme ve Yeniden İnşa ” sürecine ilşkin değerlendirmelerine ;” 2002-2006; 4 Yıllık Hazırlık sürecinin sonuçları; ”…4 yıllık süreçte başlangıçtaki tüm olumsuzluklara rağmen mücadelenin tüm cephelerinde kapsamlı bir büyüme yaşandı … ciddi bir güç biriktirdi… Devrimci militan bir sokak hareketi olma yönünde önemli adımlar attı. Örgütsel güçlerini hem kadrosal, hem kitlesel açıdan önemli ölçüde büyüttü. Örgütsel işleyişini gerçek parti normlarına yaklaştırdı.”… 2007; atılım için 2.yıllık hazırlık; Tam olarak ifade edildiği biçimi ile söylersek artık ”savaş düzenine” geçiş söz konusuydu .” Ancak işler bu kadar yolunda giderken birden bire; ”örgütsel işleyişini gerçek bir Parti normlarına yaklaştırdı”, ”savaş düzenine geçiş söz konusuydu” diye yazan ‘bilinç’, 2008-2017 yıllarını ”hareketin yeniden ve bilinçli olarak tasfiyesi” diye tanımlayınca ; gerek ” örgütsel işleyişin gerçek bir parti normuna yaklaşması” gerekse de ”savaş düzenine geçiş” tespitlerinin objektiflikten uzak, abartılı subjektif yorumlardan ibaret olduğu anlaşıldı!

>Bunu doğrulayan tespitler yine aynı ‘bilinç’ tarafından şöyle sıralanıyor ; ” Hareketimiz Devrimci yenilenme ve yeniden inşa sürecini oldukça dar bir yönetim yapısıyla başlattı. Bu durum hem karar alma süreçleri, hem de işlerin pratik örgütlenmesi vb her açıdan oldukça sıkıntılı ve gerçekliğe denk düşmeyen bir durumdu.”

”Parti yönetiminin insiyatifini her cephede güçlü biçimde kullanabilmek içi Yönetimin büyütülmesi tüm kritik çalışmaların Yönetim üyeleri tarafından yönetiminin sağlanması gerekliydi.”

” Hareketin karşılaşacağı olası zorluk ve yıkımlar, elde edecegi kazanımlar konusunda pek çok projeksiyon yapan, bunları tartışan yönetim, çok hayati bir noktayı ; kendi konumunu sürecin görevleri karşısındaki zayıflıklarını ğözden kaçırmıştı.”  

”… Hareketin böylesine önemli bir dönemeçte iradesini belirlerken tüm hareket iradesini temsil eden, tüm kadro yapısının yüz yüze iradesini ortaya koyacağı, tartışacağı önerilerini sunacağı bir Parti Konferansı yapılması doğru olan tutumdu.”

”…Yönetim, ne yönetim bileşiminin büyütülmesi ve işleyişinin buna uygun olarak düzenlenmesi gereğini, ne de bunun ve partinin izleyeceği rotayı bir Parti Konferansı ile belirleme gereğini göremedi ve gerçekleştiremedi.”

Bu belirleme ve tespitlerin, arkadaşların nesnel gerçekliğine ilişkin objektif değerlendirmeler olduğu konusunda ikna olduğumuzu belirtelim. Ancak arkadaşlar bunun ayrımına sonuçtan yola çıkarak vardıklarından (çünkü tam 30 yılı bulan, heba ettikleri bir süreç sözkonusu) bizim açımızdan pek bir anlam ifade etmesede, kendilerinin, tüm süreci” tasfiye” ile açıklama çabalarına yine kendileri tarafından verilmiş, gayet yerinde bir yanıt olmuştur.      

Son olarak, Talip Arpaçay imzalı degerlendirme ise, diğer değerlendirmeleri tümden yadsıyan tespitlerle dolu olup (gerek tarihler ,gerekse de tanımlamalar babında) yazılanların, deyim yerinde ise altını boşaltmıştır.  

” Aslında Türkiye’de devrimciliğin pratik olarak bitişinde büyük kırılma için bir tarih vermek gerekirse 1995-96 tarihlerini vermek mümkündür. 2010-12 ise artık bir dip eşiğine varıştır. Bu yıkım sürecini mücadelenin her cephesinde somut olarak görebilmek mümkündür.</p>   

”… Devrimci hareketi 1980’lerin ikinci yarısından, 1990’ların sert mücadelelerine bu mücadeleler, direnişler içinde yetişen genç kadro kuşağı taşıdı.!!

”Devrimci hareketlerimizin içinden çıktığı 1945-90 arası dönemin devrimciliği Türkiye özgülünde 1995-96’ya gelindiğinde bitmişti.Bu gün varılan nokta, geride kalan devrimcilik çabalarının da önemli ölçüde tasfiye olmasıdır.”

”…1987.1992/93 arası dönemde yaşanan bu yükseliş 1965-72 atılımı ve 1975-80 büyük yükselişine nazaran oldukça zayıf olmasına karşın, Türkiye devrimciliğinin son yükselişi olmuştur. ” 

”…Devrimci hareketin yaşadığı ağır yenilgi esas olarak hareketin kendini devrimci tarzda üretememesinden kaynaklıdır.” ”.. Her cephede çöküş somuttur.”

Ülke genelindeki genel devrimci durumun ve sürecin bu nesnelliği, bazı grup/çevre/örgüt vb yapıları ; ideolojik-politik ve de pratik sorunların çözümünü ; yaklaşık, 30-40 yıldır süren ”çıkış” arayışlarını yeniden ekenomik-demokratik-akademik mücadele alanlarına, platformlarına hapsederek ( bu alanlardaki mücadele ve pratikleri küçümseme değil, ancak bu alanlarda yürütülen çabaların, temel mücadele perspektifi ile orantılı olarak; birbirini tamamladığı ve bütünledigi oranda bir anlam ifade edeceği, işlev göreceği anlamında ) buralardan bir ”devrimci yenilenme”, ”yeniden inşaa” süreci yaratma çabalarına yöneltmiştir.   

Verili bu genel durumu, sığ ideolojik yaklaşımlar, eklektik kurgular, gerçeklikle ilgisi olmayan plan ve programlar doğrultusunda; demogojik, ajitatif söylemlerle aşma çabası içinde olduklarını iddia eden parti, örgüt, çevre ve de benzeri yapıların, her şeyi kendinden ibaret sayan benmerkezci anlayışlarıyla;sürecin önünün açılamıyacağı, günün ve gelişmelerin ihtiyaçlarına yönelik politikaların üretilip ,doğru pratiklerin sergilenemiyeceği, artık genel devrimci potansiyel tarafından da anlaşılmış bulunmaktadır.

Son yıllarda, genel devrimci potansiyel içinde; sürece iradi anlamda müdahalede bulunma çabası, arzu ve isteği doğrultusunda düşünce yoğunlu yaşanıyor oluşu, birbirinden bağımsız ama aynı hedef ve amaçlar doğrultusunda dillendirilen düşüncelerin, sergilenen pratiklerin, aynı deolojik politik-stratejik-askeri hatta buluşturulabilmesi için; süreç önümüze önemli görev ve sorumluluklar koymuştur. Önümüzdeki süreç, artık genel devrim hareketini engelleyen, parçalayan,bölen,dağıtan; ister ”sağ”, ister ”sol” anlayışlarla tasfiye eden, benmerkezci ,kariyerist , bürokratik ve de pragmatik lider anlayışlarının /putlarının kırılması ; tüm THKP/C savunucusu yoldaşların öncelikli görevi olmalıdır!

1972 Kızıldere yenilgisi ile gerek liderlik, gereksede kadro bağlamında fiziki olarak yapısı yok olan THKP/C’nin ardılları olarak harekete geçen irili ufaklı çevre ve grupların, öncelikli hedef olarak önlerine ”THKP/C’nin yeniden fiziki olarak toparlanıp /örgütlendirilmesi”görevini koymuş olmalarına karşın; o günlerin öne çıkardığı ”lider” anlayışlarının izlemiş oldukları bürokratik, kariyerist, pragmatik ve de benmerkezci politikaları ; Türkiye devrim hareketinin tüm cephelerinde ezici bir kitlesellik, eylemlilikle yer alan THKP/C potansiyelini gerçek hedefe yöneltip örgütleyeceği yerde, tali ve suni problemler yaratıp, ayrılıkları körükleyip, aynılıkları törpüleyerek, gerçek yol arkadaşlarını birbiri ile çeliştirip, ayrıştırarak, hatta yer yer de çatıştırarak, devrim ve sosyalizim mücadelesine en büyük tahribatı vermişlerdir!

Ancak, gelinen noktada artık buna dur diyecek; deneyim,birikim ve de yetkinliğe sahip yoldaşların ayrı ayrı yapılarda olsalarda ,aynı istek ve inançla kolektif bir tavır alış ve gerçek hedefe yöneliş çabalarına duyarsız kalmadıkları/ kalmayacakları aksine, gerek düşünsel, gereksede eylemsel bağlamda ideolojik-politik-stratejik nedenlerden kaynaklanmayan suni ayrılıkların sonlandırılması için gerekenin en iyisini yapacaklarına /yapacağımıza inancımız tam.  

” Proleteryanın, iktidar mücadelesinde örgütten başka hiçbir silahı yoktur…Proleterya Marksizmin ilkeleri üzerindeki ideolojik birliğini ancak(…) bir örgütün maddi birliğiyle bütünlediği zaman yenilmez bir güç haline gelebilir.”      

Bunu yaşama uyarlayabilecek yegane güç ise; kelimenin gerçek anlamında kendi içinde kaynaşmış, ideolojik-politik homojenliği sağlamış, eleştiride özgürlük eylemde birlik ilkesini bilince çıkarmış, Parti/örgüt disiplininden asla taviz vermeyen, görevin küçüklüğü, büyüklüğü konusunda kompleks yapmayan ve tüm bunları, devrim ve sosyalizim mücadelesinde; kolektif bilincin ve pratiğin olmazsa olmazı olarak gören kadroların eylemlerinin birliğidir !..

Bu gün insanların içinde bulundukları konum ve duruş tarzı elbette birilerine birşeyler anlatır, ama önemli olan, onların bu konum ve duruş tarzına nasıl geldikleri, getirildikleridir. Açık ve de dürüst olalım; hiç kimse, kendinisini kandırma çabasının labirentlerinde, çıkmaz sokaklarında boşu boşuna dolandırmasın ! Beyninizde, bilincinizde, yüreğinizde bir şeylerin kırılması yaşanmışsa bu kırılmaların , en ufak bir ışık huzmesine çarpması dahi ; etrafa yeterince renk ve tonda yansımalar sunması için yeterlidir !..

Bizler, bu kırılmalardan dışarı vuran yansımaları gördük, algıladık ve yüzümüzü geleceğe, rotamızı; aydınlık, bağımsız ve de gerçek anlamda demokratik / sosyalist bir Türkiye yaratma mücadelesinde, öncelikli hedef olarak; THKP/C’nin fiziki yapısının (tüm organ ve kurumları ile) yeniden oluşturulması çalışmalarına odakladık. Bu bağlamda, tüm inancımız ve enerjimizle; kolektif bir düşünce ve pratik üretne çabamızı / çabalarını aynı örgütsel çatıda buluşturup, kaynaştırarak; THKP/C’nin fiziki olarak yeniden oluşturulması anlayışını savunan tüm yoldaşlarla (örgüt, grup, çevre ve de bireylerle ) devrim ve sosyalizim mücadelesindeki yürüyüşümüzü ısrarla sürdüreceğiz !…        

 KIZILDERE KOLEKTİFİ Haziran 2020

Laisser un commentaire

Votre adresse e-mail ne sera pas publiée. Les champs obligatoires sont indiqués avec *

Bouton retour en haut de la page